DERİNİN FONKSİYONLARI

DERİNİN FONKSİYONLARI

  Derimiz, tüm vücudumuzu örten, bedenimizdeki en büyük organdır ve dış güzelliğimizin tamamıyla derimizin durumuna bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Ama, derimizin asıl önemi, sadece güzel dış görünümümüzü sağlamasında değil, vücut yaşamımız için hayatı önem taşıyan birçok fonksiyonu yürütmesindedir. Aşağıda içlerinden en önemli olanlarını kısaca açıklamaya çalışacağız.

  Bariyer fonksiyonu

  Derinin en başta gelen fonksiyonlarından bariyer fonksiyonu vücut nemliliğini ve tüm vücudumuzun dış etkenlere karşı korunmasını sağlar.

                   

  Vücut nemliliğini koruma

  Sağlıklı bir yetişkin insan vücudunun yüzde 60-70'ı sudur. Bu miktar yeni doğmuş bebeklerde yüzde 80'e kadar yükselirken, yaşın ilerlemesiyle azalarak yüzde 50'ye kadar düşmektedir.

 

                          

  Deri, dışından içine doğru üst deri (epidermis), alt deri (dermis), deri altı dokusu (hipodermis) olarak 3 katmandan oluşur. Epidermisin dış katmanı olan boynuzsu tabaka, tabakanın üstü suyun kaçmasını engelleyen sebumlarla örtülü, hücrelerin iç kısmında NMF (doğal nemlendirici faktör) adındaki nem tutucu madde, hücreler aralarında ise seramid adındaki bariyeri güçlendiren özel yapıların mevcut olmasıyla, katmanlar arasındaki suyun geçişini önlemekle kalmadan, kendi katmanındaki suyu da tutarak, en uygun nem miktarını koruyan çok güçlü bir bariyer bölge olarak işlev görmektedir. O sebepten dolayı,  alt katmanlarının su oranının yüzde 60-70 olmasına rağmen,  boynuzsu tabakanın su oranı sadece yüzde 15-20 olan ilginç bir fark oluşmaktadır.

 Dış etkenlere karşı koruma

                              

  Derinin en dış kısmı olan boynuzsu tabaka fiziksel etkenlere karşı çok dayanıklı olan keratin hücrelerinden oluşmuştur ve dış etkenlere maruz kaldıkça taban, avuç içi derileri gibi kalınlaşarak daha da güçlenir.

Derinin fiziksel etkenlere karşı dayanıklı olmasında boynuzsu tabakadan başka, alt deri (hakiki deri) katmanındaki kolajen ve elasitin maddelerinin elastikiyeti sağlaması, deri altı dokusundaki yağ tabakasının darbeyi azaltma etkileri de çok önemlidir.

Deri, fiziksek dayanıklığının yanı sıra, virüs ve bakterilere karşı savunma gücüne de sahiptir. Yani derinin en esas hücrelerinden biri olan keratinositler, deriyi bakterilere karşı koruyan antibakteriyel peptidleri sentezlemektedir. Ayrıca, langerhans hücresi adında epidermiste yoğun miktarda mevcut olan özel bir beyaz kan hücresi, gerekli durumlarda ciltteki T hücreleri ile etkileşir ve bağışıklık reaksiyonlarını tetikleyerek cildi enfeksiyonlara karşı koruyacaktır.  Bu açıdan cilde yüksek derecede gelişmiş bir bağışıklık organı diyebiliriz. Ama o kadar güçlü bağışıklık gücüne sahip olmasına rağmen, derimizin ruhsal baskılara karşı zayıf olması gibi bir zafiyeti vardır. Bunun esas nedeni olarak, ruhsal baskılara maruz kaldığında da derideki langerhans hücrelerinin de, antibakteriyel peptidlerin de azaldığı söylenir.

  Deri, yukarıda bahsedilen bağışıklık gücüyle sınırlı kalmadan, deriye temas eden alkalik maddelerin boynuzsu tabaka üzerinde mevcut olan laktik asit ve yağ asitleri tarafından etkisiz hale getirilerek, deri yüzeyinin her zaman zayıf asitik özellikte olmasını sağlayan özel kimyasal yapıya da sahiptir.  Asitik ortamlar mikropları öldürüp, onların çoğalmasını engellediği için, deri yüzeyinin zayıf asitik özelliği, deri ve hatta tüm vücudun sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır.

  Sonuç itibariyle, vücudumuz derimizin bariyer gücünün sayesinde her türlü fiziksel tahriş, bakteri, ultraviyole ışınları gibi zararlı dış etkenlere karşı kendini koruyabilmektedir.

 Vücut ısısını ayarlama fonksiyonu

                   

  Yaşam aktivitesi için gerekli olarak insan her gün aldığı yemeklerden bol miktarda enerji üretir. Ayrıca vücut sıcaklığını sabit bir seviyede korumak için de ürettiği ısı fazlasını sürekli olarak vücut dışına atması gereklidir. Vücuttan atılan ısının sadece %30 u nefes yoluyla kalan %70 in ise cilt yüzeyi aracılığıyla atıldığı bilinmektedir. Gözle görülmese de terler vücudumuzdan genelde buhar olarak atılır ve buharlaşma ısısı olarak vücut ısımız alındığından vücut sıcaklığımızın hep belli bir seviyede kalmasını sağlar.

  Derinin en dış kısmı olan boynuzsu tabaka ısı geçirmez özelliğe sahiptir. Bu nedenle, derimizin ısı dağıtım hızının vücudumuzun durumuna göre ayarlanması, vücudumuzun iç ve dış ortamına göre değişkenlik gösteren damar hareketi ve kan dolaşım hızıyla gerçekleşir. Örneğin, hava ve vücut sıcaklığımız yükseldiğinde, kılcal damarlarımız genişler ve derilerimiz de gevşeyerek yüz ölçümü büyür. Derimiz yüz ölçümünün büyümesi sonucunda doğal olarak, derimizin ısı dağıtım hızı da hızlanır.  Tersine vücut ve hava sıcaklığı düştüğünde, damarlarımız büzülür, vücut kıllarımız dikleşir ve derimiz yüz ölçümünün küçülmesine yol açarak, ısı dağıtım hızını da yavaşlatır. 

Duyu fonksiyonu

             

 Derimiz vücudumuzun en dış kısmında olduğu için, dış ortamdaki değişiklikleri algılaması sonucu dokunma duyusu, ağrı duyusu, sıcaklık duyusu, soğuk duyusu, basınç duyularını oluşturarak, vücudu her türlü mekanik hasarlara karşı korur.            Deri, bu duyu görevlerini kendi yüzeyinde bulunan sinir reseptörleri sayesinde yürütür. Derideki reseptörün yoğunluğuna göre, derinin duyu hassasiyetinde farklar oluşur. Diğer duyu reseptörüne karşılık derimizde çok daha yoğun oranda ağrı reseptörlerinin mevcut olmasıyla, zarar verici durumlara karşı ağrı duyusuyla anında tepki vererek, vücudumuzu her türlü tehlikelere karşı korur.

 D vitamini üretme fonksiyonu

                               

  D vitamini kemiklerin oluşumu ve korunması için olmazsa olmaz çok önemli bir vitamindir.

 Derimiz üzerine doğrudan gelen güneş ışınları deri altındaki yağ hücreleri tarafından emilerek, karmaşık bir sürecin sonucunda D vitamini sentezlenir.    Vücudumuzdaki D vitamininin %90’i bu şekilde derimiz tarafından üretilerek, vücudumuzun kas ve yağ dokusunda depolanır. Kışın ve başka her türlü yeterli güneş ışını alınmayan durumlarda, karaciğer ve böbreğe geçerek aktifleşir ve tüm vücut için kullanılır.

  Boşaltım fonksiyonu

                    

  Derimiz, böbrek, idrar kesesi, üreter, akciğer, karaciğer, kalın bağırsaklardan oluşan boşaltım sistemi içindeki çok önemli bir organdır. Derimiz, vücudumuzda oluşan fazla su ve birikmiş tuzları gözenekleri yoluyla dışarı atarak, vücudumuzun genel dengesini korumak için büyük katkı sağlar.

   Solunum fonksiyonu

  Derinin solunum fonksiyonu derken, deri hücrelerinin akciğerimiz gibi oksijen alıp, karbon dioksit verme işlevine denir ve çok az miktarda bile olsa, derimizin de bu işlevi yürüttüğü bilinmektedir. Miktar olarak baktığımızda, derimizin oksijen alma oranı akciğerin 180 den 1, karbon dioksit atma oranı ise 220 den 1 bir gibi çok minimal miktarda olup, insanın hayat aktivitesinin devam etmesini karşılayacak bir miktar değildir.

  Kısacası, derimizin sadece dış güzelliğimizi sağlamak için değil, yaşamımızı sürdürmemiz ve tüm vücut sağlığımız açısından da birçok önemli görevleri üstlenmiş bir organ olduğunu bilmemiz ve deri sağlamlığımız için özenli bir hayat tarzı oluşturmaya çaba göstermemiz gereklidir.

 

Dr. Ablet Uygar

Bloga dön

Yorum yapın

Yorumların yayınlanabilmesi için onaylanması gerektiğini lütfen unutmayın.